Dağların
arasındaki vadinin en derin yerinde geniş bir düzlük vardı. Bu
düzlükte hayvanların hep bir arada yaşadığı büyük bir kasaba vardı.
Hayvanlar buraya Renkli Şehir ismini vermişlerdi. Çünkü bu büyük
kasabada her şeyin bir çok rengi vardı. Çiçekler çok renkliydiler,
ağaçlar da öyle. Çimenler çok renkliydiler, hayvanların kendileri bile
çok renkliydiler. Her renkten, her sest en
canlı burada huzur içinde yaşarlardı.
Renkli Şehir'de hastalanan ya da yaralanan hayvanlar için rengarenk
bir hastane vardı.
Sonra hayvanların ihtiyaçlarını karşılamak için rengarenk bir market
ve bir de dondurmacı vardı. Her hayvanın evi başka bir biçimde ve
başka bir renkteydi.
Rengarenk oyuncakları olan renkli bir lunapark vardı. Bütün hayvanlar
burada eğlenir, oyunlar oynarlardı.
Renkli hayvan şehrine hiçbir insan gelmezdi. Çünkü bu dağların
arasındaki derin vadinin dibine kadar hiç kimse inemezdi. Dağların
içinden geçen gizli yolu da kimse bilmezdi.
Renkli şehre sadece Aydede, nadiren bir çocuk getirir, çocuk
şaşkınlıktan ağzı bir karış açık, şehri gezer, bütün hayvanlarla
tanışır, oyunlar oynar, eğlenirdi. Sonra Aydede çocuğu tekrar geri
götürürdü.
O sabah aydede yine sırtında küçük bir çocukla çıkagelmişti. Ayılar ve
kurtlar ırmakta balık avlıyor, aslanlar güneşleniyorlardı.
Renkli şehrin en yaşlısı olan Aksakal Aslan, "Hoş geldin Aydede, bu
seferki misafirimiz kimmiş bakalım" dedi.
Aydede sırtındaki çocuğu yere indirerek, Aksakal aslan'ın yanına
oturdu.
"Bu çocuk ekin'in erkek kardeşi Oğulcan" diyerek tanıştırdı Oğulcan'ı
Aksakal Aslan, "Memnun oldum Oğulcan" diyerek çocuğun suratını yaladı.
oğlcan, "Buranın kralı sen misin?" diye sordu Aksakal Aslan'a.
Aslan gülerek, "Hayır, burada kral yoktur, burada bütün hayvanlar
barış ve huzur içinde yaşarlar. Kimsenin de kral olma isteğinin
olduğunu sanmıyorum" dedi.
Aydede, "Oğulcan, her yerde bir kral olduğunu zannediyor ve her zaman
da erkeklerin kral olduğunu düşünüyor" dedi ve devam etti, "bu yüzden
arkadaşlarıyla sürekli kavga ediyor, ablası ve kız arkadaşlarına hiç
saygı göstermiyor" dedi.
Aksakal Aslan şaşkınlıkla, "Gerçekten mi?" diye sordu. "Böyle bir şeyi
de ilk kez duyuyorum, nereden çıkardı acaba bu düşüncelerini" diye
merakla sordu Aydedeye
Aydede çocuğa dönerek, "sen ne diyorsun Oğulcan" dedi.
"Bütün filmlerde kral var ve bütün filmlerde erkekler en güçlüdür, ben
de bütün kızlardan daha güçlüyüm, ablamdan bile" diye cevap verdi
Oğulcan.
Aksakal Aslan yine kahkahalar güldü, "Sizin filmlerinizi bilmem ama
burada öyle değil Oğulcan" diyerek devam etti, burada birbirimize
karşı güce ihtiyacımız yoktur. Renkli şehirde güç, sadece çalışırken
ve eğlenirken işimize yarar. Toprağı kazarken,eşyaları taşırken ve
koşuştururken ayaklarımız için.
"Bu sohbet için teşekkür ederiz aksakal Aslan" dedi Aydede, "Müsaade
edersen, Ben Oğulcan'a renkli şehri gezdirmek istiyorum.
Oğulcan'da Yaşlı aksakal'a eğilerek selam verirken, "Sizi tanıdığıma
çok sevindim Aksakal Amca. Aslan görünce çok korkacağımı sanırdım ama
beni hiç korkutmadınız, teşekkür ederim" dedi ve Aydedeyle dolaşmaya
çıktı.
Dışarıda çok güzel bir güneş tüm renkli şehir halkını ısıtıyordu. Anne
ve baba hayvanlar birlikte çalışıyor, birbirlerine yardım ediyorlardı.
Erkek ve kız çocuklar anne ve babalarına yardım ediyorlar ya da
birbirleriyle neşe içinde oynuyorlardı.
Aydede, Oğulcan'a gezdikleri yerlerde çalışan, dinlenen, oynayan
renkli hayvanları gösteriyor ve şöyle diyordu, "Görüyor musun, burada
kimse kimseye emie vermiyor, zorlayarak bir şey yaptırmaya çalışmıyor.
Anneler babalar birbirine yardım ediyor, erkek kardeşler ablalarına
yardım ediyor ve onların sözlerini dinliyorlar. Annesine saygısızlık
yapan hiçbir çocuk gördün mü? Oysa burada her türden hayvan var değil
mi?"
Oğulcan hala şaşkınlıkla masal ülkesine benzeyen bu şehri
seyrediyordu. Sonra Renkli Şehrin, renkli marketine girdiler. İçeride
gezindiler. Renkli Şehrin, renkli hayvanları, dışarıda çalışarak elde
ettikleri yiyeceklerin ve eşyaların fazlasını diğer hayvanlara lazım
olur diye, getirip görevli kaplumbağalara teslim ediyorlardı. Bazı
hayvanlar ise gelip ihtiyaçları olan, yiyecek ve eşyaları soruyorlar,
varsa kendilerine yetecek kadar alıp gidiyorlardı.
Aydede, Oğulcan'a, "Bak, buradaki çocuklar hiç anne ve babalarına şunu
da al, bunu da al, şunu da isterim, bunu da diye baskı yapıyorlar mı?,
ağlayıp duruyorlar mı?"
Oğulcan utanarak bu soruya cevap vermedi.
Aydede, "Dilerim bundan sonra marketlere, bakkallara girdiğinde
ablanı, anneni ve babanı her şeyden almaları için sıkıştırmazsın"
dedi.
Oğulcan'ın gözleri rengarek şekerlerdeydi. Aydede bunu gördü ve,
"İstediğini alabilirsin Oğulcan, ancak sadece bir tane" dedi, "Yoksa
hem dişlerin çürür, hem de miden ağrır. Sonra yemek de yiyemez hasta
olursun"
oğulcan peki anlamında başını salladı.
Sonra Aydede Oğulcan'ı sırtına alıp, evine götürmek için şehrin
üzerine doğru yükseldi. Oğulcan şehirdeki bütün renkli hayvanlara el
sallayarak, "Hoşçakalın" diye bağırdı ve Aydedenin sırtında bulutlara
doğru yükseldi.
Murat Kara
|